LinkWithin

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

30 Ocak 2010

BAHÇEDE KALMAK....


Biliyorum... epey uzun bir yazı.. ama vaktin olursa lütfen oku...anlayan için çok anlamlı şeyler var bu yazıda..
----------------

Ahu Öztürk, Radikal 2, 8 Kasım 2009

Oğluma baktım, sarışın yeşil gözlü bir çocuk ve böylece Kürtlere benzemekten yırtıyor, fakat işte bu isim, Roni, onu ele veriyor

Yeni taşındığımız apartmanın yeşillikler içindeki bahçesinde geziniyoruz oğlumla. Henüz bir buçuk yaşındaki oğlum, her şeye dokunmak istiyor. Çiçekleri koparmak ve kedinin kuyruğunu çekmek en büyük merakı… Biz oğlumla bahçenin tadını çıkarırken, apartman sakinlerinden üç yaşlı kadın da bahçenin kameriyesinde oturmuş kahve içiyorlardı. Bir yandan bizi seyredip bir yandan da oğluma sevimli sözcüklerle sesleniyorlardı ki, içlerinden biri “Allah bağışlasın, adı ne?” diye soruverdi. “Roni” dedim.


“Roni mi? Manası nedir?” diye sordu aynı kadın. “Aydınlık” dedim. Sözün nereye varacağını sezmiş, oradan kaçmanın yollarını bulmaya çalışıyordum şimdi. Sözlüye kalkmıştım ve birazdan karnımın dipsiz kuyusuna bir soru sallayacaklardı ki, “Neyce?” dedi bir diğeri.
Evet, “dananın kuyruğu” ile “zurnanın son deliği” arasında seçim yapamadığım noktadaydık. “Kürtçe” dedim. Sessizlik, çıt yok…


Oğluma “Ah talihsiz yavru” gözleriyle bakarak “hımm” dediler ve bize de bahçeden ayrılmak ile kalmak arasında nur topu gibi iki şık bırakmış oldular. Bahçede bitmiş iki diken miydik ki biz oğlumla? Kalmak ve kaçmak arasında biraz oyalandıktan sonra nereye gidebilirdik? Eve çekilmek mi? Hayır, kalmam gerekiyordu. Pazardan satın almadığım ve oğluma da bulaştırdığım Kürtlüğümle, bir “diken” olarak bu bahçede kalmalıydım. Peki ya onlar? Onlar “bahçenin köklü çınarları” olarak ne yapacaklardı?

Çocukken babamın memuriyeti dolayısıyla Diyarbakır’daydık ve ben bir memur çocuğu olarak, aynı lojmanda yaşadığımız diğer memur çocuklarıyla takılıyordum. Bir gün pazara gittik ve çok yaşlı bir kadından acur almaya karar verdik.


Kadına fiyatını sorduğumuzda Kürtçe yanıt verdi ve benim dışımda kimse ne dediğini anlamadı. Yaz tatillerinde köyde fark etmeden öğrendiğim bu dille nasıl bir hesabım olabilirdi ki?
Köyde konuşulan ve evde annemle babamın gizil hallerini içine sakladıkları bir dil. O an, pazarda, memur çocuklarının pazarcı kadına anlamıyoruz diye çıkışmalarından sonra yerimin onların yanı değil, yaşlı kadın ve beraberinde tüm bir Diyarbakır olacağını hissettim. Sonraki günlerde, Diyarbakır’ın yerlisiydim artık, konuştuklarının hepsini, bilhassa küfürlerini anlayabilen… Ta ki başka bir şehre tayinimiz çıkana kadar.

Oğlum bahçenin evcil kedisinin kuyruğunu nihayet yakaladı… Kedi bir taraftan çekiyor, oğlum bir taraftan. Ve işte şimdi manzarayı tamamlamış olduk: “Vahşi”, “dağlı” tonları manzaramızda buluştu.

Yaşlı kadınlardan biri bu manzaraya dayanamadı ve kalktı. “Tat kaçırttık” işte; kahvenin, bahçenin, bütün o korunaklı, yeşillikler içindeki ortamın tadını… Bir anda çevirip kadını “Ya biz sizin sandığınız gibi değiliz, gerçekten iyi insanlarız, bir sürü okul okuduk, hep teşekkür ve takdir aldık, onur kurulunda olmayı arkadaşlarımızı ispiyonlamamak için kabul etmedik, ama gene de iyiyiz işte” mi demek gerekirdi acaba? Peki ya annem? Köylülüğüyle, okuyamadığı okullarıyla ve her seferinde belini kırdığı Türkçesiyle onun diyecek nesi vardı o söze dökülmeyen kine karşı?

İstifa etsek
Anneme anlatıyorum bahçede olup biteni, “Ben size demedim mi gelin hep beraber Kürtlükten istifa edelim” diyor. Gülüyoruz, aslında gülümsüyoruz… Biz Kürtlükten istifa edersek bitecek mi bu dert?


Bu ülkedeki varlığımızı, vallahi biz aslında iyiyiz diyerek, sürekli kendini anlatma telaşıyla mı kuracağız ya da zaten ne ayrı gayrımız var, aynıyız mı diyeceğiz? Ya da sevincimizi ve üzüntümüzü gizleyip çizilen sınırlar içinde mi yaşayacağız? Ne zamana kadar üstümüzden dökülmeyecek o elbise?

Oğluma baktım, sarışın yeşil gözlü bir çocuk ve böylece Kürtlere benzemekten yırtıyor, fakat işte bu isim, Roni, onu ele veriyor. Onu da kaldırdık mı, bitti bu “mesele” işte. Peki, kim Kürtlüğü hatırlatan tüm bu şeyleri duyduğunda tüyleri diken diken olma halinden, her seferinde karşı tarafa kendi varoluşunu sorgulama ya da yeniden kurma zorunluluğunu dayatıyor oluşunun o hikmeti kendinden menkul haklılığından utanacak?

Sığır geldi sığır gidecek diyenlerden, bir insanı seks kölesi yapmak isteğini bu kadar arsızca söyleyebilenlerden, “Hı hı haklısınız ama Kürtler de” cümlesini hazırda tutup muhakkak paylaşan bilirkişilerden, sessizce bahçeden kalkıp giden sinsi nezaket sahiplerinden oğlum da nasibini alacak mı?

Aklıma Blake’in “Bunca bilgiden sonra ne affetmesi! “ dizesi geliyor, hemen kovuyorum, ama soruyu sormadan edemiyorum: “Kim kimi, ne zaman affedecek?”
Evet, ikinci kadın da ayrıldı bahçeden ve o da herhangi bir “iyi günler” dileğinde bulunma tenezzülü göstermedi. Geride kalan son yaşlı kadın, ben ve oğlum bahçede yalnızız şimdi. Gitmeye niyetim yok, burada bir “diken” bile olsak, kalmam gerek. Yoksa kendi yüzüme nasıl bakarım! Üçüncü kadın da ayağa kalktı ve ben apartmana yöneleceğini sanırken o bize doğru yürüdü.

Oğlumun yüzünü okşadı, “Sen ne kadar tatlısın Ronicim” dedi. Oğlum da o dünya güzeli gülüşüyle gülümsedi. Hava serinlemişti, kadınla birlikte yavaş yavaş apartmana yürüdük. O kadın da ayrılsaydı bahçeden, ben mi bahçenin sahibi olacaktım ya da ben gitseydim o mu mülkiyeti baki kılacaktı? Birlikte yürümek güzeldi.

6 yorum:

  1. ah...nevar dimi aynı bahçede aynı koşullarda beraber yaşamayı öğrenebilsek....

    hani yazının sahibi demiş ya “Hı hı haklısınız ama Kürtler de”....dememek çok zor biliyormusun...

    kurunun yanında hep yaşta yanıyor:)

    YanıtlaSil
  2. Haklısın İlal.. keşke.. aynı bahçeyi paylaşmayı hepimiz öğrenebilsek..:(

    YanıtlaSil
  3. Bir tek ülke istiyorum adı DÜNYA, bir tek ırk istiyorum adı İNSAN, bir tek kaynak istiyorum adı SEVGİ...

    YanıtlaSil
  4. yazdım yazdım ,sildim yazdım yazdım sildim......keşke herşey bu yazı kadar kolay olsa..ne TÜRK'lükten ne kürtlükten istifa etmek önemli olan kimsenin İNSANLIKTAN istifa etmemesi dileğiyle....sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Gecenlerde guzel bir video izledim... Sonunda soyle diyordu:

    "Turkte secdede kurtte secdede...
    Sizide bekleriz..."

    Sanirim son nokta bu... Birbirimize tahammulsuzluklerimizin bittigi gun kardesligimizin tadina varacagiz. Biz goremedik ama umarim cocuklarimiz bu guzel gunlere sahitlik ederler.

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Anapanda... Sevgili Seda..Sevgili Neziheciğim... hepimiz aynı şeyi söylemiş zaten..

    Sevgi ve anlayış olduğu sürece..başkalarının oyununa gelmemiz imkansız...

    YanıtlaSil

okuYORUM :)