LinkWithin

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

9 Eylül 2011

Çocuğunuz İlkokula Başlıyor…

Doğa'nın okula başlaması nedeni ile bu konuda araştırmaları hızlandırmıştım. O yazılardan birini paylaşmak istedim...
.................................

Çocuğunuz yedi yaşına mı geldi? O zaman önemli bir dönemdesiniz demektir. Artık çocuğunuz ilkokula başlayacak. İlkokula başlamadan önce pek çok çalışma yapılması gereklidir. Ama burada dile getirmek istediğimiz konu, ilkokula başlarken ve başladıktan sonra nasıl bir yaklaşım benimsememiz gerektiği ile ilgilidir.

Önemli konulardan birisi de şudur; çocuğunuzu yaşı gelmeden, erkenden ilkokula başlatmaya çalışmayın. Ebeveynlerin tutumu genelde çocuklarını ilkokula erken başlatma eğilim göstermektedir. Çabuk çabuk okusun, erken erken okulu bitirsin, diğerlerinden önde olsun diyerek çok temel bir hata yapılabilmektedir. Oysaki, ilkokul programı yedi yaş çocuğunun zihinsel ve duygusal gelişimi dikkate alınarak hazırlanmıştır.

Bu durumla ilgili bir senaryo yazalım. Böyle bir senaryo yazmamız durumla ilgili bir öngörü geliştirmemiz için faydalı olabilir. Berk, altı yaş iki aylık bir erkek çocuğudur. Anaokuluna bir yıl gitmiştir. Artık hazırlık sınıfına gidebilecek yaştadır. Ancak anne ve baba Berk’in erkenden ilkokula gitmesine karar vermiş ve yakın bir özel okulun ilkokuluna kayıt ettirmişlerdir. Berk büyük bir neşeyle okula başlamış ve hemen arkasından da öğretmen okuma yazma ve matematik faaliyetlerini uygulamaya, ders programına uygun bir şekilde başlamıştır. Berk ilk verilen seslerin ardından yenileri geldikçe, ödevler verilmeye başlandıkça, arkadaşları kadar başarılı olamadığını, öğrenme sürecinde büyük sıkıntılar çektiğini fark etmiştir. Evde anne, Berk’in başarılı olması için ders çalışma süresini uzatmış ve oğluyla arasında çatışmalar başlamıştır (anneler, anne olduklarını unutmamalı, çocuklarının öğretmeni olmadıklarını hatırlamalılar).

Soru: Siz çatışmalar ve gerginlikler yaşadığınız iş yerinizde neler hissedersiniz?

On aylık bir yaş farkı görünüşte önemli gibi görünmeyebilir. Bunun ne kadar önemli olduğunu gösterebilmek için basit bir matematiksel bir hesaplama yapalım: Berk, altı yaş iki aylıktır. Bu demektir ki, yetmişdört aylık bir çocuktur. Yani dünya üzerindeki varlığı ve gelişimi ancak bu süre kadardır. Şimdi on aylık sürenin yetmişdört aylık bir çocuğun gelişim süreci içindeki oranına bakalım: %13,5’dur. Acaba bu on aylık süre içinde neleri yapabilir hale gelebilir?

Kendi çocukluğunuzu bir düşünün. Sizden bir yaş büyük bir arkadaşınız belki olmuştur. Onunla birlikte oynadığınız oyunları düşünün. Kim daha çok yenerdi, kim daha çok zorlanırdı...

Okuma yazma öğrenimi, önemli bir dönemeçtir. Aynı zamanda da göz önünde olan bir süreçtir. Bütün yakınlar ve tanıdıklar “okumayı söktü mü?” diye sorarlar. Okumakta sınıftan biraz geri kalmaya başladı mı, panik baş göstermesi çoğu zaman kaçınılmazdır.

Çocuğunuzun kaygı düzeyi yükseldikçe öğrenim yaşantısı sekteye uğramaya başlar. Bu da önemli bir noktadır. Kaygı düzeyi ile öğrenme başarısı arasında ters orantı vardır. Çocuk, eğer denemiyorsa öğrenmesi mümkün olamamaktadır. Denemesi, denemelere girişmesi, sorulara cevap vermek için uğraşması gereklidir. Yanlış cevap vermekten çekiniyorsa, doğru cevap verdiğinde takdir görmüyor, yanlış cevap verdiğinde eleştiriliyorsa denemelere girişmekten kaçınması da mümkündür.

Berk, okumayı zor ve daha çok zamanda öğrenmiş olsun. Erken okula başlayan Berk’in, bir de öğrenme problemi olduğunu düşünelim. Bu yaşına kadar gözden kaçmış ya da görmezlikten gelinmiş olsun (sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur). Berk, annesiyle ödevini yaparken, annesi ondan bir hikâyeyi okumasını istemiştir. Berk, okuma sırasında hecelerden bazılarını atlamıştır. Belki de, bir satırı okumayıp bir alt satırdan devam etmiştir. Bu tür hataları sıklıkla yaptığını da düşünelim. Bu durumda Berk, okumadaki zorluklarını halledebilmesi için çalışması yani denemelere girişmesi gereklidir. Anne (ya da Berk’i çalıştıran kimse), Berk böyle okudukça “ne biçim okuyorsun, görmüyor musun?” türünde karşılık vermektedir. Berk için her okuma ödevi bir işkenceye dönüşmemiş midir?

Berk, arabada babasıyla giderken, babası ona matematik ile ilgili sorular sormak istemiştir. Berk bu durumdan kaçınabilmek için elinden geleni yapmıştır. Çünkü, Berk sorunun cevabını bilemediğinde bir de üst üste hatalar yaptığında babası onu azarlamaktadır. Berk böyle bir durumda kaygılanmakta, aptal gibi olmaktan ve böyle görünmekten kaçınmak için elinden geleni yapmaktadır. Berk’e nasıl davranılmalıdır?

Çocuğunuz öğrenmek için denemeler yapmalıdır. Bunu sağlayabilmenin önemli bir adımı da, yanlışlar ve doğrular karşısında verdiğimiz tepkilerden geçer. Hangi tepkileri göstermemiz gerektiğini, nasıl davranmamız gerektiğini nasıl bileceğiz? Kısa ve net bir şekilde yanıt verelim: Çocuğunuz doğru yaptığında ödüllendirin (aferin gibi…), hata yaptığında ise ona doğruyu hemen söyleyin. Cevap veremiyor ve bekliyorsa doğru cevabı yine siz verin (yeteri kadar süre tanıdıktan sonra). Yanlışa odaklanmayın. Hatta yanlışın üzerinde hiç durmayın, doğru cevabı söyleyerek geçin. Sizin beklemenizi istiyor ve düşünüyorsa siz de onu bekleyin. Durumu örnekleyelim: Berk, bir kelimeyi yanlış okur, annesi bir daha bakmasını ister ve Berk’e kelimeyi kendisi okur, Berk’in tekrarlamasını ister. Yanlışı vurgulamaz, bu böyle okunmaz gibi gereksiz ayrıntılarla zaman kaybetmez, Berk’i kaygılandırmaz. Berk tekrarladıktan sonra çalışmaya devam edilir.

Buraya kadar önemli birkaç başlığımız vardı: Okula doğru yaşta başlamak, kaygı, doğrular ve yanlışlar karşısında doğru tepkiler vermek.

Annelerin ve babaların anlamaları ve içselleştirmeleri gereken diğer bir konu da; öğretimin zamana yayılarak yapılmasıdır. Çocuğunuza, yeni öğrenme yaşantıları karşısında zaman tanımalı, öğrenmeye yeteri kadar zaman ayrılmalıdır. Bir seferde konunun hepsini çalışmak yerine, çalışma süresini çocuğunuzun dikkat süresine göre parçalara ayırın. Bir saat yerine iki yarım saat çalışın. Arada ise oyun oynamak gibi etkinliklerde bulunun. Öğrenme sadece masa başında olmaz ve olmamalıdır. Örneğin; tek basamaklı sayılarla toplama öğretmek, çarpım tablosunu ezberletmek mi istiyorsunuz? Arabada giderken, yolda yürürken çocuğunuza bunları öğretmek için nasıl davranmanız gerektiğini de öğrenmelisiniz. Hangi ebeveyn dersleri daha renkli hale getirmek için kitaplardan ya da internetten bilmeceler, fıkralar öğrenmiştir? Bunları ders sırasında, örneğin; matematik soruları arasında biraz dinlenmek, gülmek için kullanmıştır? Bunlar sizce zaman kaybı mı? Neden ders çalışmak sıkıcı olmak zorundadır ki?

Birinci adım olarak kabul edilebilecek aşamaya geldik. Çocuğunuzun odası var ya da yok. Ama odanın ya da ders çalışma köşesinin iyi hazırlanmış olması gereklidir. Bir iki püf nokta belirtilebilir. Temel kurallardır bunlar: çalışma masası salon masasında olmamalı, çalışılan masada yemek yenilmemeli, masanın etrafında uyaran fazlalılığı olmamalıdır gibi…

Bir başka önemli konu da; çocuğunuzun günlük ve haftalık programının yapılmasıdır. Okuldan eve geldiğinde ne yapacak, akşam ne zaman yatacak, sabah ne zaman kalkacak, televizyon ne zaman seyredecek gibi… Hafta sonu nereye gidebilir, ne yapabilir, ne yapmak istemektedir gibi… Bütün bunları belirlemek gereklidir. Alışkanlıklar kazanılana kadar düzen bozulmadan sürdürülmesi gereklidir.

Buradan başladığımız yere geri dönelim. Çocuğunuz okuma yazma öğrenme aşamasında nasıl davranmalıyız, nasıl okuma yazma öğretmeliyiz? Belirtilmesi gereken önemli bir nokta; okumada ve yazmada zorluklar diğer çocuklar ile kıyaslandığında fazla ise, aritmetik, sıralama, organizasyon gibi becerilerde gerilikler varsa, çalışma esnasında çatışmalar yaşanıyorsa, ödevler saatlerce sürüyorsa… bir uzmana başvurmak gereklidir.

Çocuklarınız bu yıl başlayan ses yöntemiyle okuma öğrenmekte ve el yazısı yazmaktadır. Ses yönteminde adım adım gidilmeli, kısa süreli sık çalışmalar yapılmalıdır. Çalışmayı zamana yaymak gereklidir. Yukarıda belirtilen hususlar burada da geçerlidir. Bu aşamada eleştiriden kaçınmak, bol bol egzersiz yapmak, egzersiz yaparken doğru ve yanlışa nasıl tepki vereceğimizi gözden kaçırmamak, gerginlik yaratmamak, çocuğunuzu sınıftaki arkadaşlarıyla yarış halinde olduğu izlenimi uyandırmamak gereklidir.

Pratik öneriler :

• Okumakta zorlanıyorsa, önce siz okuyun.
• Yazmakta zorlanıyorsa, önce gösterin (gerekirse elinden tutun!).
• Öğrenilecek konuyu küçük parçalara ayırın ve adım adım gidin. Birinci adımı yapmadan ikinci adıma geçmeyin.
• Hafıza kartları (ikiz kartlar) kullanarak çalışmayı oyunlaştırın.
• Çalışmakta oldukları heceleri içeren ve gün geçtikçe gelişen bir hece defteri oluşturun.
• Heceler için farklı renkler kullanın.
• Heceler arasında geçişleri dikkatli yapın, bunun için öğretmen ile teması kesmeyin.

2 yorum:

  1. Amaaaa amaa bennn..
    Bir cümle de kendimi buldum ''onun öğretmeni değil annesisisiniz. Yoksa çok çatışma yaşarsınız.. ''

    Gerçekten bu sıralar çözümünü bulmak istediğim tamda buydu. Çok ilgileniyorum ama yaranamıyorum diyordum kendi kendime. Ters tepiyormuş meğer..

    Amaaa bende en sonda önerdiğiniz pratik çözümleri uyguluyorum ve çatışmalar çoğaldı aramızda. (hüngürttt..) Sınıf atladıkça benzer uygulamalar ama yine balık vermek değil amacım balık tutmayı öğretmeye çalışsam da biraz ara vereyim bakalım pratik önerilerime daha az çatışma yaşarsak yazacağım size...(denizyıldızları da benim blogum)
    Basarıcocukkulübü de..
    kartopum - kartopum1 blogcularda ama pek yazmıyorum artık.
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Nesrin bu samimi :) yorumun için teşekkür ederim. Ara ara ben de yasıyorum bu catısmaları halledecegız ınsalalh :)

    YanıtlaSil

okuYORUM :)