LinkWithin

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

9 Ağustos 2011

KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ

Çok uzun biliyorum ama çocuklarımızın ve kendi sağlığımız için lütfen okuyun...

..............

İstanbul Sultangazi'de "KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ"
konusunda düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL'UN konuşması.
*"YAĞ" ve "ŞEKER"*
*Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda
almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir. Ama
marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır
silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır...*
Sizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel
hatalardan biri yağ seçimi. * *
*** *
*Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı
yediğimiz sürece hasta olmaya mahkumuz.*
Elimizde iki tane yağ var şu anda. Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden
yapılmış tereyağı. Peki fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde
bakın fındık yağının yağ asit içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına
çok yakındır. Hasta edici bir yağ değildir. Ama zeytini sıkıyorsun, yağını
elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun, püre haline getiriyorsun, 80 dereceye
ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle elde ediyorsun. Hangisi tercih
edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını eve sokmanın bir alemi yok.
Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinyağı
kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle elde edilir.
Yani *piyasa
değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar fabrikaya gönderilir. Onlar
da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter katılır; yağ elde edilir. İlk
etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tadı yoktur.
Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin yağı katarsanız, o
zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz.* Hani marketlerde
görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış
değildir. *Saf zeytinyağıdır. Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma
Zeytinyağında var olan antioksidanlardan yoksundur. Çünkü oksitlenme, yani
paslanma bütün bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur. *
*Nasıl açık havada bırakırsan demiri yağmurda paslanır,
ama biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
Vücudumuzun da antipasları vardır.
Bunlara biz antioksidan diyoruz. *
Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. Zeytinyağı
antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı koruyuculuğu
önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz onu
ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları
geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı
kullanmalıyız ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.
İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha
Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı
ile kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu
biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara
sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada
bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin'de, Çin'de zeytin ağacı
yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda
zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.
**
*İkinci büyük hata şeker.* Hayatımızda şeker, insanlık tarihi itibarıyla
bakarsanız çok yeni bir olgu.
*Peki şeker bir besin maddesi midir? *
*Değildir.*
Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal
işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere
biz besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine
getirmek için gerekli mi?
*Evet. Beyin glikozla çalışıyor.*
*Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor. *
*Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor.
Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü? *
Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir
insan gördünüz mü? Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor.
Meyve yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü? Çünkü; * *
*insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da
vücut kendisi üretiyor.
Dışarıdan asla alınmasına gerek yok.
Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman
tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok. *
O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E
bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori
aldınız? Çok... Niye?... Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda
bulundu. *Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana
bırakıldı; daha ucuz olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya
başlandı. Fruktozdan zengin mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda
tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı adlandırılması zorunluluğu yok.* Şeker
şekerdir mantığıyla ister nişasta bazlı şeker yani mısır nişastasından elde
edilmiş şeker olsun ister pancar şekeri ister ... şekeri olsun hepsinin
üstünde şeker yazılması yeterli.
**
Halbuki
*mısırdan elde edilen fruktozdan zengin mısır şurubu,
aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre
% 46 daha şişmanlatıcı*
Özellikle karın bölgesi yağlanmasına yol açıyor. Bu bilimsel olarak
kanıtlandı.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika'da bir teknik
üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek
istiyorum "Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm." Yani sermaye sahiplerinin
akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini
akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız.. Yani satılmış insanların çağı.
Satılmış bilim insanlarının çağındayız.
**
*Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı
bir yağlanma. *O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve
alkol dışı karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor.
Atatürk'ün öldüğü siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı,
kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika'da son otuz yıl içinde üç kat artan
karaciğer kanserinin de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor. Yani
sonuçta *Amerika'da son 30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer
kanserinin sebebi mısır şurubudur. Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız
dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110
tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım, on yedi sayfalık raporu da
çiğneyerek bunu yapmış. 17 sayfalık rapor gönderdim onlara. 110 tane de
literatür ekledim. Ama neoliberalizmdeki iktidarlar sermayenin iktidarıdır;
vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı değildir...*
*Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan uzak tutun.
Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek
dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.
Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza. *
**
*Bugün gıda sanayisinde *
*sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu
kullanılıyor. Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız baklavanın
şerbeti bile mısır şurubundan.*
* *Kartal'da onun fabrikası var Ülker'le Cargill firmalarının ortak
kurdukları bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. *Çocuklarınıza
illa tatlı bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve
olabildiğince az şekerli yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten,
yani; *
*insanın
zarar görmeden günde tüketebileceği
şeker miktarı 30 gramdolayındadır.
30 gram, 8 kesme şekeri yapar. *
*Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz
kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu
hakkınızı ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. *Eğer bugün hiç şeker
yememişseniz, bal dahi yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka
hiçbir şeker kaynağı da yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal
veya 300 gram elma veya 400 gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz,
incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı
koy hanım önüme bir kilo mandalinayı ben bunu yiyeyim bu sağlıklı değil. Siz
sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin
fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır, karaciğer yağlanması yapar..... Yani
meyve tek başına bile hem karaciğer yağlanması, hem karın tipi şişmanlık
yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel bir yeri vardır. Bağırsak
çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar hormonal etkin yağlardır ve
bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda da, kalp-damar
hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden *eşit bir şişmanlık, yani kollar
bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu şişmanlığa çok itirazım yok.
* * *
**
*Karın tipi şişmanlık
eşittir şeker hastalığı,
eşittir kalp hastalığı,
eşittir kanser. *
* *O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız
yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü *en çok karın
tipi şişmanlık yapan früktozdur*. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı
früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu
azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı,
kanser, inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.
- Esmer şeker hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bakın bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O yüzden
esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe
beyazlaşır. Yani senin dediğin *esmer şeker, yediğin beyaz şekerin
üretimdeki bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek
fiyata satabilmek için ticari bir tuzak......*
Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani her
hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir
bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer
iltihabına dönüşebilir. *Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu
hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri
aşamasıdır. *Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı
karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz
varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz
bir yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını
tedavi ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız
geliyor. Ancak iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz......
*Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman
karaciğer yağlanması açısından,
o zaman nişastayı da kesmemiz lazım. *
*Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür.
Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.*
- Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?
- *Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi
kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. *Çocuğun
hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole
ihtiyacı vardır.
*Kolesterol masum bir maddedir.
Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür
ve damar sertliği yapar.
Peki oksitleyen ne?
Şeker.*
Yedikten sonra şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten
kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;
*ayçiçeği yağı,
mısır özü yağı
veya margarinden
elde edilen trans yağ asitleri
kolesterolü oksitler ve böylece
damar sertliği oluşur. *
Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar
sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve
hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü
yağı margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma
şansın kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı
üreten Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.
*yılda sadece kolesterol ilacı satımından
50 milyar dolar elde ediyorlar. *
O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor.
Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Nasıl bizim Sağlık Bakanlığımız
bir bilimsel kurul kurdu, Amerika'da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve
"Normal kolesterol düzeyi kaçtır?" sorusuna bilim kurulu yanıt versin
istendi. Ve de normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal,150
gibi bir değer ileri sürdüler. Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer
alan 9 öğretim üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.
- Hocam kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?
- Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.
- Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
- 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal
şartlarda 180 dereceyi çok az aşar. O yüzden rahatlıkla zeytinyağını
kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır
*sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde
dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik
maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın
yandığı anlamında değildir. Ne olur yanılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı
koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır......*
**
*- Bir dinleyicinin elindeki pet şişeden su içtiğini gören hoca,*
*- Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu
günkü toplantıyı kapatalım. *
*O polietilen tereftalat maddesinden üretilmiş
yani pet şişenin içindeki stalatlar
suyun içine karışmış bulunuyor.
Ayrıca o plastiği yumuşatmak için
antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır
o da suyun içine karışıyor
dolayısıyla siz hem stalat,
hem de antimon içmiş oldunuz şu anda. *
*Peki, ne yapar bunlar size?* Bunlar hormon bozucular diye geçer. Sizin
vücudunuzda bir takım hormonal bozukluklar yaratır. Bu hormonal
bozuklukların bir bölümü, örnek, östrojen etkisini göstererek 5 yaşında
çocukların adet görmesine sebep olur. *İki buçuk yaşında bir çocuk
getirdiler Lüleburgaz'dan adet görüyor. *İki buçuk yaşında. Hamile bir kadın
östrojen etki gösteren bir hormonal bozucuyu aldığı zaman, o madde *özellikle
bu 19 litrelik su bidonlarında onlar polikarbon denen bir plastiktir ve ham
madde olarak Bisfenol-A denen bir maddeden üretilir. Bisfenol-A'nın meme
kanseri yaptığı 1930 yılından beri bilindiği halde ve 130 tane bilimsel
yayın olduğu halde bunun hakkında hala biz o bidonlardan su içmeye mahkum
bırakılıyoruz. *Bisfenol-A hamile bir kadının karnındaki çocuğun beynindeki
cinsiyet ayrım merkezine gittiğinde *çocuğun homoseksüel olma olasılığı çok
yükseliyor. Meme kanseri riski çok yükseliyor erkekse prostat kanseri riski
normal bunla temas etmemiş insana göre 3 kat artıyor. *
*Yani musluk suyu için Allah aşkına.*
- Arıtıcılar hocam?
- Paranız varsa arıtıcı kullanın. Ama paranız yok arıtıcı alamıyorsunuz,
musluk suyu için.
*Musluk suyu
İstanbul'da kullandığınız
plastik şişedeki su hangisi olursa olsun
100 kat iyidir. *
İSKİ'nın her ay İstanbul'daki bütün su havzalarının sağlık raporları
internette yayınlanıyor. Biz geçen sene NTV'de bir su programı yapmıştık ve
NTV Yıldız Teknik Üniversitesinde piyasadan topladığı suları bakteriyolojik
incelemeye gönderdi. Hepsinde mikrop çıktı. Hepsinde istisnasız. Yani siz
sağlıklı olsun, temiz olsun çocuğum mikropsuz su içsin diye mikroplu suyu
paranızla içiyorsunuz. Bıraktım vazgeçtim mikroptan, kanser yapıyor.
Almanya'da geçen sene ocak ayında Avrupa birliğinin gıda güvenliği merkezi
vardır EFSA ocak 2010a kadar Bisfenol_A'nın sağlık sakıncası olmadığını
iddia ediyordu. Ama toplum baskısıyla mayıs ayında biz bu işi araştıracağız
dediler ve ekim ayında biberonlarda Bisfenol-A'nın kullanımını yasakladılar.
Tamam, da biberonda yasakladın e çocuğuna Bisfenol-A'lı su bidonundan su
katmıyor musun mamasını hazırlarken?*Isı ve zaman etkisiyle plastiğin
defalarca kullanılmasıyla Bisfenol-A'nın suya geçiş oranı çok artıyor. Şimdi
su ısınmaz ki diyeceksiniz. Arizona'da yapılan bir çalışmaya göre
şehirlerarası su nakli sırasında kamyon içerisindeki su 80 dereceye kadar
ısındığı saptanmıştır. 80 dereceye ısınan su o plastikten ne kadar madde
çözüyor biliyor musunuz? Sizi de sülalenizi de kanser etmeye yeter.
Antalya'da yazın açık havada duran suyun derecesi kaç acaba? Banyo bile
yapamazsın o kadar sıcak suyla. Ne olur musluk suyu kullanın. Bırakın şu
plastikleri.*
- Hocam bazı yiyecekleri plastik poşetlere koyup buzluğa atıyoruz . bu da
sakıncalı mı?
- Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu
güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır. Daha büyük sorun yoğurt
kapları. Mesela *bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa
bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o
polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne
çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.*
Şimdi plastik yoğurt kaplarında, ben anlata anlata zannediyorum bazı
firmalar artık polipropilen kullanmaya başladı. *Kabın altına baktığımız
zaman veya yanına baktınız zaman bir üçgen göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir
üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin içinde bir sayı yazar. 5 numara
polipropilendir altında da zaten PP yazar. Yoğurt alırken artık markaya göre
değil kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın. Ben her yoğurt almaya
gittiğimde maalesef aynı firma farklı marketlere farklı plastik
gönderebiliyor. Daha ucuz marketlere adi plastiklerde, lüks semtlerdeki
marketlere daha kaliteli plastikte gönderiyor. Ne acı. Yani ayırım yapıyor.*
- *Yani hocam üçgenin içinde 5 miyazması lazım?*
*- Evet polipropilen*
- 1,5 litrelik su şişelerinde 1 yazıyor.
- Evet, işte o PET polietilen tereftalat, kötü, 1 numara kötü. Evde 19
litrelik bidonların altına bakın. Onda da 7 yazar. 7 diğer plastikler
anlamına gelir. Diğer plastiklerin içinde 6-7 farklı plastik vardır
bunlardan bir tanesi de polikarbondur onun için üçgenin altında PC
kısaltması vardır.
Bu günlük de bu kadar.....
Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL

6 yorum:

  1. Off yüreğim şişti. Allahım gelecek nesil denen şey kalmayacak sanırım :(

    YanıtlaSil
  2. canım bu yazında cok onemlı..ben ve esımde bu konuda cok hassasız..esım doktor ve tum hastalarını bu konuda bılınclendırıyor..senınde emegıne saglık..http://tatlczeynep.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Nihan bende aynı endişe içideyim :(

    sevgili Zeynep..allah eşinden razı olsun..bilinçli hekimlerle kasrşılaşmak çok güzel..

    YanıtlaSil
  4. Çok düşündürücü,özellikle bidon sulara takıldım :(

    YanıtlaSil
  5. Sevdiğim bir ablamın kanser olduğunu öğrenmem üzerine bu yazı ile karşılaştım. Anlamlı bir tevafuk... Endişelenmemek elde değil...

    YanıtlaSil
  6. Arkadaşlar çocuklarımızı neye alışrtırsak onu istiyorlar. biz meyvasuyu,vb mi gördük.oğlum 2,5 yaşında nelerin tiryakisi.Bu duruma dur dedim.ben artık eve zararlı besin sokmuyorum. çocuğunuz benimki gibiyse size osmanlı zamanı şerbetlerini öneriyorum.Nar çiçegi .portakal şerbeti evimizin vazgeçilmezi oldu.

    YanıtlaSil

okuYORUM :)