LinkWithin

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

24 Ağustos 2011

Nasıl Zayıfladım .....

Evet arkadaşlar..
Bu sekiz kilonun gitmesin de ki en önemli faktör hayatımdan kesinlikle ,

Ekmek
Makarna
Patates
Pilav
Şeker
Kurabiye
Pasta
Börek
Mantı
Karpuz
Kavun
Üzüm
Dondurma
Lahmacun
Pide
Meyve suyu
Cola
Asitli her türlü içecek'leri çıkarmam oldu .
Her gün yapılan bir saatlik egzersizle kilolar gitti.
Ramazanla birlikte biraz daha yavaşladıysa da gram bazın da gitmeler devam ediyor.
Canan Efendigil Karatay'ın kitabını kesinlikle edinin arkadaşlar , hatta baş ucu kitabı yapın.
Kitapta yazan önerileri uyguladığınız da kesinikle farkı görüyorsunuz.
Canan hocanın bir yazısını ekte veriyorum..

Tatlandırıcı kullanmayın diyor Canan hoca, ama ben Stevya ( doğal tatlandırıcı )kullanıyorum.


BİR GÜNLÜK ÖRNEK MENÜ NASIL OLMALIDIR ?


Sabah Kahvaltısı: 08:00

Sabah kalkınca bir bardak normal ısıda su içilecek..

Beyaz Peynir bir ekmek tost dilimi kadar, ya da taze kaşar peyniri. 10-15 adet tuzsuz zeytin, 10-15 adet ceviz ve bir yumurta (rafadan ya da hazır lop) ya da peynirli omlet.
Bir domates, ya da yeşil biber veya kırmızı taze biber. Bir mandalina, ya da bir elma, ya da bir yarım muz.. Şekersiz çay istediğiniz kadar içilebilir. Bir dilim kepekli ekmek kızartıp tereyağ (pastorize olacak) sürerek yiyebilirsiniz. Bir bardak süt. Bal ve reçel yok.

Sabah kuvvetli bir kahvaltı yapıp akşam yemeğini mümkün olduğu kadar erken yemekte fayda vardır. Ara öğünler 4-5 saat aralıklarla olabilir ve fındık fıstık, kuru incir ve kayısı ile geçiştirilebilir.

Meyva suyu yok ( çok şekerlidir). Kraker, bisküvi, grisini, çikolata, akide şekeri lokum vs. yok, aşırı taze meyva yok (şekeri ve kan yağlarını yükseltirler ve erken acıktırırlar).

Ara Öğün: 10:00

Şekersiz çay ve yanında 1-2 adet kuru incir ve bir su bardağı tuzsuz yer fıstığı. Çay bol içebilirsiniz. (Şekersiz olacak) Dulcaryl, Asparatame, Nutrasweet yok. Meyva suları yok.

Öğle Yemeği: 12:00

Bir tabak etli sebze yemeği. (kuru ya da taze sebzelerden her hangi biri olabilir) 3-4 kaşık bulgur pilavı. Karnabahar yemeği ya da salatası. Her türlü Lahana yemeği ya da salatası. Pırasa, ıspanak, pazı yemekleri bol olarak ekmeksiz yenebilir. Bol mevsim salatası. Kuru fasülye, nohut, bakla, mercimek yemekleri yenebilir. İstediğiniz kadar yoğurt yenebilir. Patates yok. Pirinç pilavı yok. Pizza yok.
Ekmek yok. Kebab yenebilir. Yanlız et ve sebze olan bölümü. Kebabın yanında gelen pilav, makarna, kızarmış patates yok. Yemekten sonra bir avuç yer fıstığı. Gün boyunca Bol su içilecek (likit alınacak). 24 saatte 2-3 litre sıvı vücuda girecek.

Ara Öğün: 15:00

Bir elma, ya da yarım muz. Ya da çay la birkilte 1-2 kuru incir veya kuru kayısı ve ceviz. Çayın yanında bisküvi yok (diet ve de düşük kalorili olanlar da yok)

Akşam Yemeği: 18:00

Balık, Şiş kebab, bol domates, ızgara dana bonfile, kuru soğan ve yeşil ya da kırmızı biber ile birlikte. Her türlü çorba içilebilir. Her türlü sebze yemeği ya da salatası. Salatalara ve ede çorbalara beyaz peynir eklenebilir. Mercimek köftesi, bol yeşillikli bulgur salatası (kısır gibi) yenebilir. Beyaz tuz çok az olacak. Ancak karabiber, kırmızı biber, sumak, nane, dere otu, yeşil taze soğan, dere oyu, havuç, siyah turp, kırmızı ve beyaz turp salataları. Kara lahana, kırmızı ve beyaz lahana salataları yenebilir.
Akşam yemeği erken yenmelidir. En geç saat 18:00’de yemek bitmiş olmalıdır.
Rakı ya da şarap içilebilir. (iki kadeh ten fala olmamak kaydıyla)
Yemek üstüne tatlı ve meyva yemek yok.

GENEL BİLGİLER
Meyva suyu, koka kola yok. Soda yok. Bal ve reçel yok. Bayram şekeri yok. Her türlü, şekerleme, çikolata, bisküvi, kraker yok. Bir sürahiye yediğiniz mandalina, portakal ya da greyfrut kabuğunu koyacaksınız, üzerine su ekleyip buz dolabınıza koyacaksınız. Susadıkca bol bol suyunu içeceksiniz. Ot çaylarını kaynatmadam hazırlıyacaksınız. Suyu kaynatıp, üzerine dökeceksiniz. Aynen çay demler gibi demleyeceksiniz. Ot ve meyva vs. çaylar kaynatılarak hazırlanmamalıdırlar. Kaynatma çayın lezzetini bozduğu gibi, otların içerdikleri faydalı yağ ve vitaminleri de zararlı ve tehlikeli bir hale dönüştürmektedir. Çay kaynayınca içilmez bir hale geldiği gibi. Her türlü çaya veya suya içerken limon eklersek içtiğimiz likit daha lezzetli ve daha sağlıklı olacaktır.
Her türlü balığı istediğiniz kadar yiyebilirsiniz ancak kızartma olmayacak. Balık ızgara ya da buğulama ve fırında pişirilecek. Tavuk kesinlikle yok.
Ofisinizde ve evinizde bol tuzsuz yer fıstığı, ceviz ve kuru kayısı ve incir bulunduracaksınız. Acıkma hissi oluınca ya da misafirleinize çay ikram ederken bunları da yanında ikram edeceksiniz. En iyisi masanızın üstünde evde ve ofiste güzel bir tabak içinde kayısı, incir ve fındık , ceviz, yer fıstığı karışımını bulundurmanız ve canınınz çektikce bir iki tane atıştırmanız. Buz dolabınızda da haşlanmış lop yumurta stok edeceksiniz. Acıkma hissi sırasında bir tane soyup ağzınıza atacaksınız. (bu öneriler kan şekerimizin ani yükelmesi sonucu Insülin Hormonunun birden bire salgılanmasını önlemek amacıyladır)
Sağlıklı bir yaşam için 24 saat içnde 2-2.5 litre sıvı tüketilmelidir.
Günde iki kadeh rakı ya da şarap ya da viski, ya da votka ve nane likörü vs. İçebilirsiniz.
Tuzsuz fıstık, ceviz, siyah taze üzüm ya da kuru üzüm, yeşil biber, taze dolmalık kırmızı biber, siyah turp, kırmızı turp, beyaz turp her türlü peynir ile ve de tuzsuz bol zeytin, bir dilim kavun, elma, portakal vs. ile rahatlıkla tüketilebilir.
Sağlıklı bir yaşam için her gün 20 dakika tempolu yürüyüş yapılmalıdır. Tempolu yürüyüş ne demektir? Tempolu yürüyüş sırasında yanınızdaki arkadaşınızla nefes nefese kalmaksızın konuşabiliyorsanız bu sizin için faydalıdır. Eğer arkadaşınızla konuşuyorken nefes nefese kalıyorsanız, temponuzu biraz azaltmanız gerekir.
Sağlıklı bir yaşam için mutlaka lüks egzersiz aletleri alıp, lüks spor klüplerine kayıt yaptırmak gerekmemektedir. Bunun için tek yatırım kaliteli bir spor pabucu olmalıdır.
Her gün, sürekli bir şekilde, yani tüm hayatınız süresince tempolu 20 dakika kadar yürümeniz sağlıklı ve uzun yaşamınız için yeterlidir (jogging yapmak şart değildir). Her gün yapamazsanız bile, haftada en az 3-4 gün 20 dakika yürüyüş yapmak size ne kazandıracaktır: 1. Kilomuz normale iner, ve normal olarak kalır. 2. Yüksek kan yağlarınız normalleşir, normal olan kan yağlarnızı da yükselmez. 3. Tansiyonunuz normale iner ve de normal düzeyde kalır. 4. Acıkma hissi artık belirmez. Hep tokluk hissedersiniz. 5. Ruhen rahatlarsınız, sıkıntılarınız azalır, mutlu bir insan olursunuz. 6. Uyku şekliniz ve düzeniniz normalleşir. 7. Hastalıklara karşı direnciniz artar. Sık sık hastalanmazsınız. 8. Bütün bu iyiliklerin sonucu işinizde ve ev haytınızda başarılı, sevecen, cana yakın, insanları ve hayvanları seven bir kişi, mutlu bir eş ve ana baba, nene dede, hala, teyze, dayı amca vs. olursunuz.
PEKİ TANSİYONUM NASIL OLMALI ?
Normal olarak kabul edilen tansiyonunuz: Büyük olanı 120 (yani 12), küçük olanı 70-80 mm Hg (yani 7-8) olmalıdır. Özellikle kalp damar hastalıkları olanlar, yaşı ileri olanlar, sigara içenler, şeker hastası olanlar, son derece az hareket edenler, şişman olanların tansiyonları belirtilen bu değerlerin üzerine çıkmamalıdır.

Normal kan şekeri değerleri: 12 saatlik açlık 100 mgr,
2 saatlik tokluk 140 mgr’ın altında olacak. Tedaviniz bu değerlere göre ayarlanmalıdır.
12 saatlik açlık Serum İnsülin Değeri de 10uIU/ml’in altında olacak,
Önemli NOT: Serum İnsülin Değeri 10uIU/ml’in altında olan kişilerin uzun ve sağlıklı yaşadığı gösterilmiştir.

Yüksek tansiyon sinsi bir katildir. (Hastalık/Ölüm önlenebilir)
Kan şekeri yüksekliği sinsi bir katildir (Hastalık/Ölüm önlenebilir)
Aşırı kilolarınız sinsi bir katildir. (Hastalık/Ölüm önlenebilir)
Sigara ve sigara dumanı aşikar olan bir katildir. (Hastalık/Ölüm önlenebilir)
Hava kirliliği sinsi bir katildir. (Hastalık/Ölüm önlenebilir)
Ancak doğumsal hastalıkların önüne geçilemez ama çevresel olaylarla kontrol altına alınabilirler.
Günde iki kadehten fazla alkol içilirse tansiyon yükselir ve de ilaçlarla bile düşmez.

21 Ağustos 2011

- 8 kilo....

İki ayda 8 kilo gitti :) şükürler olsun bu günleri de gördüm :)
Nasıl gitti , isteyene tiyoları veririm ;)

9 Ağustos 2011

KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ

Çok uzun biliyorum ama çocuklarımızın ve kendi sağlığımız için lütfen okuyun...

..............

İstanbul Sultangazi'de "KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ"
konusunda düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL'UN konuşması.
*"YAĞ" ve "ŞEKER"*
*Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda
almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir. Ama
marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır
silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır...*
Sizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel
hatalardan biri yağ seçimi. * *
*** *
*Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı
yediğimiz sürece hasta olmaya mahkumuz.*
Elimizde iki tane yağ var şu anda. Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden
yapılmış tereyağı. Peki fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde
bakın fındık yağının yağ asit içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına
çok yakındır. Hasta edici bir yağ değildir. Ama zeytini sıkıyorsun, yağını
elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun, püre haline getiriyorsun, 80 dereceye
ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle elde ediyorsun. Hangisi tercih
edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını eve sokmanın bir alemi yok.
Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinyağı
kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle elde edilir.
Yani *piyasa
değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar fabrikaya gönderilir. Onlar
da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter katılır; yağ elde edilir. İlk
etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tadı yoktur.
Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin yağı katarsanız, o
zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz.* Hani marketlerde
görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış
değildir. *Saf zeytinyağıdır. Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma
Zeytinyağında var olan antioksidanlardan yoksundur. Çünkü oksitlenme, yani
paslanma bütün bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur. *
*Nasıl açık havada bırakırsan demiri yağmurda paslanır,
ama biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
Vücudumuzun da antipasları vardır.
Bunlara biz antioksidan diyoruz. *
Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. Zeytinyağı
antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı koruyuculuğu
önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz onu
ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları
geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı
kullanmalıyız ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.
İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha
Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı
ile kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu
biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara
sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada
bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin'de, Çin'de zeytin ağacı
yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda
zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.
**
*İkinci büyük hata şeker.* Hayatımızda şeker, insanlık tarihi itibarıyla
bakarsanız çok yeni bir olgu.
*Peki şeker bir besin maddesi midir? *
*Değildir.*
Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal
işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere
biz besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine
getirmek için gerekli mi?
*Evet. Beyin glikozla çalışıyor.*
*Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor. *
*Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor.
Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü? *
Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir
insan gördünüz mü? Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor.
Meyve yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü? Çünkü; * *
*insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da
vücut kendisi üretiyor.
Dışarıdan asla alınmasına gerek yok.
Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman
tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok. *
O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E
bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori
aldınız? Çok... Niye?... Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda
bulundu. *Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana
bırakıldı; daha ucuz olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya
başlandı. Fruktozdan zengin mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda
tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı adlandırılması zorunluluğu yok.* Şeker
şekerdir mantığıyla ister nişasta bazlı şeker yani mısır nişastasından elde
edilmiş şeker olsun ister pancar şekeri ister ... şekeri olsun hepsinin
üstünde şeker yazılması yeterli.
**
Halbuki
*mısırdan elde edilen fruktozdan zengin mısır şurubu,
aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre
% 46 daha şişmanlatıcı*
Özellikle karın bölgesi yağlanmasına yol açıyor. Bu bilimsel olarak
kanıtlandı.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika'da bir teknik
üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek
istiyorum "Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm." Yani sermaye sahiplerinin
akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini
akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız.. Yani satılmış insanların çağı.
Satılmış bilim insanlarının çağındayız.
**
*Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı
bir yağlanma. *O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve
alkol dışı karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor.
Atatürk'ün öldüğü siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı,
kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika'da son otuz yıl içinde üç kat artan
karaciğer kanserinin de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor. Yani
sonuçta *Amerika'da son 30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer
kanserinin sebebi mısır şurubudur. Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız
dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110
tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım, on yedi sayfalık raporu da
çiğneyerek bunu yapmış. 17 sayfalık rapor gönderdim onlara. 110 tane de
literatür ekledim. Ama neoliberalizmdeki iktidarlar sermayenin iktidarıdır;
vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı değildir...*
*Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan uzak tutun.
Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek
dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.
Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza. *
**
*Bugün gıda sanayisinde *
*sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu
kullanılıyor. Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız baklavanın
şerbeti bile mısır şurubundan.*
* *Kartal'da onun fabrikası var Ülker'le Cargill firmalarının ortak
kurdukları bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. *Çocuklarınıza
illa tatlı bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve
olabildiğince az şekerli yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten,
yani; *
*insanın
zarar görmeden günde tüketebileceği
şeker miktarı 30 gramdolayındadır.
30 gram, 8 kesme şekeri yapar. *
*Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz
kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu
hakkınızı ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. *Eğer bugün hiç şeker
yememişseniz, bal dahi yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka
hiçbir şeker kaynağı da yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal
veya 300 gram elma veya 400 gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz,
incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı
koy hanım önüme bir kilo mandalinayı ben bunu yiyeyim bu sağlıklı değil. Siz
sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin
fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır, karaciğer yağlanması yapar..... Yani
meyve tek başına bile hem karaciğer yağlanması, hem karın tipi şişmanlık
yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel bir yeri vardır. Bağırsak
çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar hormonal etkin yağlardır ve
bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda da, kalp-damar
hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden *eşit bir şişmanlık, yani kollar
bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu şişmanlığa çok itirazım yok.
* * *
**
*Karın tipi şişmanlık
eşittir şeker hastalığı,
eşittir kalp hastalığı,
eşittir kanser. *
* *O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız
yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü *en çok karın
tipi şişmanlık yapan früktozdur*. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı
früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu
azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı,
kanser, inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.
- Esmer şeker hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bakın bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O yüzden
esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe
beyazlaşır. Yani senin dediğin *esmer şeker, yediğin beyaz şekerin
üretimdeki bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek
fiyata satabilmek için ticari bir tuzak......*
Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani her
hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir
bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer
iltihabına dönüşebilir. *Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu
hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri
aşamasıdır. *Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı
karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz
varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz
bir yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını
tedavi ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız
geliyor. Ancak iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz......
*Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman
karaciğer yağlanması açısından,
o zaman nişastayı da kesmemiz lazım. *
*Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür.
Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.*
- Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?
- *Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi
kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. *Çocuğun
hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole
ihtiyacı vardır.
*Kolesterol masum bir maddedir.
Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür
ve damar sertliği yapar.
Peki oksitleyen ne?
Şeker.*
Yedikten sonra şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten
kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;
*ayçiçeği yağı,
mısır özü yağı
veya margarinden
elde edilen trans yağ asitleri
kolesterolü oksitler ve böylece
damar sertliği oluşur. *
Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar
sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve
hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü
yağı margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma
şansın kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı
üreten Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.
*yılda sadece kolesterol ilacı satımından
50 milyar dolar elde ediyorlar. *
O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor.
Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Nasıl bizim Sağlık Bakanlığımız
bir bilimsel kurul kurdu, Amerika'da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve
"Normal kolesterol düzeyi kaçtır?" sorusuna bilim kurulu yanıt versin
istendi. Ve de normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal,150
gibi bir değer ileri sürdüler. Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer
alan 9 öğretim üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.
- Hocam kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?
- Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.
- Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
- 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal
şartlarda 180 dereceyi çok az aşar. O yüzden rahatlıkla zeytinyağını
kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır
*sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde
dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik
maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın
yandığı anlamında değildir. Ne olur yanılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı
koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır......*
**
*- Bir dinleyicinin elindeki pet şişeden su içtiğini gören hoca,*
*- Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu
günkü toplantıyı kapatalım. *
*O polietilen tereftalat maddesinden üretilmiş
yani pet şişenin içindeki stalatlar
suyun içine karışmış bulunuyor.
Ayrıca o plastiği yumuşatmak için
antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır
o da suyun içine karışıyor
dolayısıyla siz hem stalat,
hem de antimon içmiş oldunuz şu anda. *
*Peki, ne yapar bunlar size?* Bunlar hormon bozucular diye geçer. Sizin
vücudunuzda bir takım hormonal bozukluklar yaratır. Bu hormonal
bozuklukların bir bölümü, örnek, östrojen etkisini göstererek 5 yaşında
çocukların adet görmesine sebep olur. *İki buçuk yaşında bir çocuk
getirdiler Lüleburgaz'dan adet görüyor. *İki buçuk yaşında. Hamile bir kadın
östrojen etki gösteren bir hormonal bozucuyu aldığı zaman, o madde *özellikle
bu 19 litrelik su bidonlarında onlar polikarbon denen bir plastiktir ve ham
madde olarak Bisfenol-A denen bir maddeden üretilir. Bisfenol-A'nın meme
kanseri yaptığı 1930 yılından beri bilindiği halde ve 130 tane bilimsel
yayın olduğu halde bunun hakkında hala biz o bidonlardan su içmeye mahkum
bırakılıyoruz. *Bisfenol-A hamile bir kadının karnındaki çocuğun beynindeki
cinsiyet ayrım merkezine gittiğinde *çocuğun homoseksüel olma olasılığı çok
yükseliyor. Meme kanseri riski çok yükseliyor erkekse prostat kanseri riski
normal bunla temas etmemiş insana göre 3 kat artıyor. *
*Yani musluk suyu için Allah aşkına.*
- Arıtıcılar hocam?
- Paranız varsa arıtıcı kullanın. Ama paranız yok arıtıcı alamıyorsunuz,
musluk suyu için.
*Musluk suyu
İstanbul'da kullandığınız
plastik şişedeki su hangisi olursa olsun
100 kat iyidir. *
İSKİ'nın her ay İstanbul'daki bütün su havzalarının sağlık raporları
internette yayınlanıyor. Biz geçen sene NTV'de bir su programı yapmıştık ve
NTV Yıldız Teknik Üniversitesinde piyasadan topladığı suları bakteriyolojik
incelemeye gönderdi. Hepsinde mikrop çıktı. Hepsinde istisnasız. Yani siz
sağlıklı olsun, temiz olsun çocuğum mikropsuz su içsin diye mikroplu suyu
paranızla içiyorsunuz. Bıraktım vazgeçtim mikroptan, kanser yapıyor.
Almanya'da geçen sene ocak ayında Avrupa birliğinin gıda güvenliği merkezi
vardır EFSA ocak 2010a kadar Bisfenol_A'nın sağlık sakıncası olmadığını
iddia ediyordu. Ama toplum baskısıyla mayıs ayında biz bu işi araştıracağız
dediler ve ekim ayında biberonlarda Bisfenol-A'nın kullanımını yasakladılar.
Tamam, da biberonda yasakladın e çocuğuna Bisfenol-A'lı su bidonundan su
katmıyor musun mamasını hazırlarken?*Isı ve zaman etkisiyle plastiğin
defalarca kullanılmasıyla Bisfenol-A'nın suya geçiş oranı çok artıyor. Şimdi
su ısınmaz ki diyeceksiniz. Arizona'da yapılan bir çalışmaya göre
şehirlerarası su nakli sırasında kamyon içerisindeki su 80 dereceye kadar
ısındığı saptanmıştır. 80 dereceye ısınan su o plastikten ne kadar madde
çözüyor biliyor musunuz? Sizi de sülalenizi de kanser etmeye yeter.
Antalya'da yazın açık havada duran suyun derecesi kaç acaba? Banyo bile
yapamazsın o kadar sıcak suyla. Ne olur musluk suyu kullanın. Bırakın şu
plastikleri.*
- Hocam bazı yiyecekleri plastik poşetlere koyup buzluğa atıyoruz . bu da
sakıncalı mı?
- Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu
güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır. Daha büyük sorun yoğurt
kapları. Mesela *bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa
bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o
polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne
çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.*
Şimdi plastik yoğurt kaplarında, ben anlata anlata zannediyorum bazı
firmalar artık polipropilen kullanmaya başladı. *Kabın altına baktığımız
zaman veya yanına baktınız zaman bir üçgen göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir
üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin içinde bir sayı yazar. 5 numara
polipropilendir altında da zaten PP yazar. Yoğurt alırken artık markaya göre
değil kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın. Ben her yoğurt almaya
gittiğimde maalesef aynı firma farklı marketlere farklı plastik
gönderebiliyor. Daha ucuz marketlere adi plastiklerde, lüks semtlerdeki
marketlere daha kaliteli plastikte gönderiyor. Ne acı. Yani ayırım yapıyor.*
- *Yani hocam üçgenin içinde 5 miyazması lazım?*
*- Evet polipropilen*
- 1,5 litrelik su şişelerinde 1 yazıyor.
- Evet, işte o PET polietilen tereftalat, kötü, 1 numara kötü. Evde 19
litrelik bidonların altına bakın. Onda da 7 yazar. 7 diğer plastikler
anlamına gelir. Diğer plastiklerin içinde 6-7 farklı plastik vardır
bunlardan bir tanesi de polikarbondur onun için üçgenin altında PC
kısaltması vardır.
Bu günlük de bu kadar.....
Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL

8 Ağustos 2011

Fitre ve fidye miktarı ( 2011)

Arkadaşlar bu sene oruç tutamadıysanız vereceğiniz günlük fidye en az 7,50 tl. olmalıymış . Bu yıl verilecek kişi başı ( cocuklarımız dahil) fitre de aynı tl. Bilgilendirmek istedim şimdi bir proğramda bahsi geçti.

29 Temmuz 2011

Astım Spreyi Orucu Bozar mı ?

Astım hastası olan ben...kafam karısık bır şekilde dolanıyorum ... Bu yazı da bozmaz derken bir kaç yerde orucun bozuldugu yazıyor.
Kime inanacağımı şaşırdım...

Başta astım olmak üzere birçok hastalıkta kullanılan spreyler orucu bozar mı?
Cevap:
Nefes darlığı çekenlerin kullandıkları ve halk arasında fıs fıs denen ilaçlar orucu bozarlar. Çünkü bunlar ağız yoluyla alınan ilaçlardandır. Fakat Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bu konuda şöyle farklı bir görüşü vardır:

“Akciğer hastalarının kullandıkları spreyden, bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok az bir miktar ağıza sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes boruları cidarında emilerek yok olmaktadır. Bundan geriye bir miktarın kalıp tükrük ile mideye ulaştığı konusunda kesin bir bilgi de yoktur. Abdest alırken ağızda kalan su ile kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir. Halbuki oruçlu, abdest alırken ağzına verdiği sudan geri kalan miktarın mideye ulaşması halinde orucun bozulmayacağı konusunda hadis (Dârimî, Savm, 21) ve İslâm bilginlerinin icmaı vardır.

Ayrıca, misvaktan bazı kırıntıların ve kimyevi maddelerin mideye ulaşması kaçınılmaz olduğu halde, Hz. Peygamber’in oruçlu iken misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buharî, Savm, 27; Tirmîzî, Savm, 29). Diğer taraftan, “kesin olarak bilinen, şüphe ile bozulmaz” kaidesi gereğince, mideye ulaşıp ulaşmadığı konusunda şüphe bulunan bu şeyle oruç bozulmaz.

Bu itibarla astımlı hastaların, sağlığı oruç tutmalarına uygun olup başka bir hastalıkları da yoksa rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz.” (22.09.2005 tarihli, “Orucu Bozan ve Bozmayan Muayene ve Tedavi Yöntemleri” başlıklı karar)

Bu da farklı bir ictihattır, amel edilebilir.

26 Temmuz 2011

Acemi Fotografçı...





Hani denize atarsın ya
Deniz kabuğunu.
Bulmak için dalarsın sonra.
Ben senin kaybolmazlığını,
Hep yanımdalığını seviyorum.

20 Temmuz 2011

Bir yaş daha aldım...

Bu yıl araba kullanmayı ve yüzmeyi öğrendim... Demek ki öğrenmenin yaşı hakikaten yokmuş anladım... Bugun bir yaş daha büyüdüm :)

8 Temmuz 2011

Gönülden Gönüle..Elden Ele...

Cansu...
Kara gözlü küçük bir kız...
bir aydır tanıyorum..
Tam bir aydır üzerin de..aynı pantolon aynı t-shırt..
Üzerin de ağır bir koku..
Annesi tarafından eğri büğrü kesilmiş saçlar..
Fotoğrafını çektim Doğa ile oynarken..
Ama yayınlamayacağım...

Anne ve baba ayrı...
Anne okullar kapanınca babanın yanına gönderiyormuş..
Sanırım o zamandan beri yıkanmıyor...
İnan abartı değil...belli yıkanmıyor..
Bize gelince elini yüzünü yıkıyorum ..
Ne zaman banyo yaptın kızım. diyorum..
Uzun zaman oldu diyor..
Banyoya sokmak yıkamak niyetim..
Ama babasından nasıl bir tepki alırım bilmiyorum...

Bugün kızımla onun için çam sakızı çoban armağanı bir kaç parça üst baş aldık..
Çok mutlu oldu gözlerin de ki sevinci görmeliydin...

Bir kez daha şükrettim halimize..ve paylaşmanın ne kadar özel bir duygu olduğunu kızım ve ben bugün de hissettik allahın izni ile....

Cansu dan neden bahsettim..
Cansu gibi çok çocuk var etrafımız da..
Yardım ediyoruz elimizden geldiğince..ama sayı arttıkça...tıkanıyorum , zorlanıyorum....

Dolaplarımı karıştırdım gecen hafta..
Ve uzun süredir kullanmadığım kıyafetleri görünce aklıma geldi bu fikir..
Bloğum da...satmaya karar verdim bu kıyafetleri...
Normalde hiç birşeyimi para karşılığın da vermem kimseye..

İçimden gelir hediye ederim , yada ihtiyacı vardır o ister..
Ama bu sefer başka..
Alacağım para ile belki bir kaç çocuğun istediği küçük şeyleri alabilir , diğer isteklerine destek olabilirim...

Senden ricam...
Destek olman..
Bloğun da duyurarak bile bana çok yardımcı olursun..
Cansu için..Cansular için....


30 Haziran 2011

Karpuz ve Sırrı....

Uzun ama okumaya ders almaya değer...ne kadarını yapıyoruz...bilmiyorum...zaman her seyi alıp götürürken...sanırım sabrıda götürüyor...


Evvel Zaman içinde Memleketin Birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış ' Bu gençliğin sırrı nedir' diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.. ama sorular sık , soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.

Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.

"Bu davette size sırrımı açıklayacağım” demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş. Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş. Herkes konu ne zaman açılacak diye merek ederken Adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş:

- "Hatun, şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!.." Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da:

" Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet" demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.

“ Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin “ demiş, Başka istemiş?. Bu böylece üç dört sefer daha tekrarlamış.

Neyse misafirleri ve de siz Aziz okuyucuları sıkmamak için !!! Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş. "Eeee ?.

Arkadaşlar iste benim gençliğin sırrı burada anladınız mı??

Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bişey anlamamış.."Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!" Dedecik gülmüş."Efendiler" demiş "O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile "aman be adam , deli misin nesin şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca.." demedi.

Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum. Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.’ Demiş.
14 Haziran

Miniş Saklama Cebi...


Tam kurbaaamlık bir ürün.. :))
Bir sürü incik cincik oyuncağı var ,böyle bir çalışma etrafı epey toplardı sanırım :)

"whimsy-girl'den alıntıdır"

Bebek Giydirme Oyunu- Keçeden


"thrillinglythrifty.blogspot.com" adresi keçeden nasıl bebek giydirme oyunu yapılır onu anlatmış,bir kız annesi olarak benim çok dikkatimi çekti :)

28 Haziran 2011

Bütün Tabularımı Yıkan Kadın...


Canan Karatay ...

Bir TV proğramın da rastladım ona , günde 6 öğün yiyerek zayıflanır tabumu bir anda yıkıverdi.
Kitabını aldım KARATAY DİYETİ diye...
Şeker tüketimi ,glisemik indeksi yüksek besinler nedeni ile nasıl zayıflayamadıgımı,bel bölgem de oluşan yağlanmanın neden olduğunu ve üstesinden nasıl gelebileceğimi yazmış.

Bugün onun söylediklerini uygulamamın 4 .günü.
Bu arada kavitasyona gidiyorum 4.seansım..
Tartı 3 kilo eksık..
Yağ kaybı değil tamamı biliyorum ,sıvı kaybı da vardır emınım.
Ama tartıda rakamları eksilerde görmek beni çok mutlu etti..

Okumanı yada en azından internetten fikirlerini öğrenmen adına araştırma yapmanı şiddetle tavsiye ediyorum...

Ara ara okuduklarımdan notlar düşerim, hatta günlük menülerini yazarım..

27 Haziran 2011

Caillou

18.06.2011


Çocuklarda Caillou(Kayu) çılgınlığı ve olumsuz etkileri

Fransız yazar Christine L’Heureux ve çizer Hélène Desputaux’nun yarattığı bir çizgi kahraman olan Kayu (ya da orijinal adıyla Caillou) tüm dünyada 2-6 yaş arası okulöncesi çocuklarda tam anlamıyla bağımlılık yaratı. Kayu ilk kez Kanada’da kitap serisi olarak çıkmış ve ardından son 11 yıldır dünya televizyonlarında çizgi film serisi olarak yayınlandı. Şimdilerde Kayu, İsviçre’den Almanya’ya, İspanya’dan Dubai’ye gösterildiği 50’den fazla ülkede izlenme rekorları kırıyor ve tüm Dünya da Kayu pazarı yaratılmış.

Dört yaşındaki bir çizgi film karakterinden, miniklerin ilk idolü haline gelebilecek bir fenomenin nasıl doğduğu sorusunun cevabı Kayu’nun günlük hayatı işlemesinde ve basitliğinde saklı.

Birçok anne baba çocuklarının Caillou(Kayu) fanatiği olmalarından şikayetci durumunda. Caillou çizgi filminin çocuklar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu küçük çocuğu olan tüm anne babalar tecrübe etmiştir.

Anne Babalar çocukları için endişeli!

Bir anne Caillou’dan dolayı kendi kızında gözledikleri olumsuzlukları şu şekilde dile getiriyor;


“1.Karanlıktan korkmayan (henüz korkmayı öğrenmediği için) kızım, Caillou'nun karanlıktan korkması temalı bölümünü izledikten sonra korkmanın ne olduğunu öğrendi ve bizim de kendisiyle gelmesini istemeye başladı odasına giderken.
2. Yaşlanma ve ölüm temalı bölümü izleyen bir arkadaşımın kızı, kreşte sık sık annesinin yaşlandığını ve öldüğünü söylemeye başladı. Babasına sizin yaşlanmanızı istemiyorum, ölmeyin siz diyerek duygusal sahneler yaşadı ve yaşattı.
3. Kreşe giden ve kreşe alışkın olan kızım, sabahları ağlamaya başladıktan birkaç gün sonra ağlamadığı bir sabahın akşamında "anne ben artık arkadaşlarımdan utanmıyorum" diyerek beni dumura uğrattı. Biraz düşündükten ve endişeden sonra yakın zamanda izlediği Caillou'nun büyükbabasının arkadaşıyla tanışması ve "Caillou büyükbabasının arkadaşından biraz utanmıştı" cümlesi yankılandı beynimde. Daha önce sorduğu ama benim o an çok da üzerinde durmadığım "anne utanmak nedir, kötü bir şey mi?" sorusu da yine yakın zamanlarda gelen konuyla ilgili bir başka soruydu.

Şimdilik Caillou ile maceralarımız bunlar ama beni düşünmeye başladı. Verdiği mesajlar çocuklar tarafından böyle mi algılanıyor yoksa sadece benim kızım mı yaşıyor bunu diye merak ediyorum. Yine de artık Caillou izlemiyoruz biz.”

Annemizin bu endişesine kesinlikle katılıyorum. Tüm çocuklar bu mesajları bu şekilde algılıyorlar. Caillou küçük çocukların idolü haline gelmiş. Bu yaştaki çocuklar için bu kahramanın yaptığı her şey doğru kabul edilir. Zaten bu yaşta çocuklar kendileri gibi olan bu çocuktan hayatı öğreniyorlar. Fakat öğrendikleri bu hayat gerçeği yansıtmıyor.

Merkezimize gelen ailelerin yoğun talebi üzerine bu konuda yazmaya karar verdim. Ardından Kayu’nun birkaç bölümünü hem Türkiye’de yayınlandığı şekilde, hem de orijinal İngilizce dilinde dikkatlice izledim ve dikkatimi çeken ilk olumsuzlukları bbelirtmek istiyorum.

Caillou (Kayu)’nun olumsuz yanları nelerdir?

Kayu, çocuklara farklı bir kültür öğretiyor !

Çizgi filmde ilk dikkatimi çeken kültürel farklılıklardı. Çocuk sürekli annesine babasına teşekkür ediyor. “Thank you” aynen Türkçeye çevrilmiş ve “sağol” gibi daha sıcak kelimeler kullanılmamış. Öncelikle bizim kültürümüzde her şey için aile bireylerine teşekkür edilmez. Bizim duygusal bağımızda, gülümsememizde salıdır teşekkürümüz. Teşekkür resmiyetin, mesafenin göstergesidir. Teşekkür etmek çocuk ile anne baba arasına mesafe koyar. Bizim kültürümüzde sevgi bağı çok kuvvetlidir ve bireysel bir toplum değiliz.

Aynı zamanda kültürümüzde çocuklarımız bu filmde olduğu gibi adım atmak için bile anne babalarından izin istemez ve bağımsız hareket eder. Kayu nerdeyse soluk almak için bile annesinden, babasından izin istiyor, her şey için teşekkür ediyor.

Bu haliyle Kayu abartılı bir şekilde kibar bir çocuk. Biz buna çocuk değil ancak yetişkin diyebiliriz. Aslında çocuklarımız çocuk karakteri içinde bir yetişkini model alıyor. Bu durum sağlıklı değil çünkü biz çocuklarımızın bir yetişkin olmasını değil, çocuk gibi davranmasını ve çocukluğunu yaşamasını istiyoruz.

Kayu, çocuklarda benmerkezciliği geliştiriyor!

Çizgi film genç anne baba ve 2 çocuktan oluşan çekirdek ailenin hikayesinden oluşuyor. Fakat her şey Kayu’nun etrafında dönüyor. Kardeşinin istekleri, ailenin hayatı geri planda tutulmuş. Çizgi filmde benmerkezcilik ön planda yer alıyor. Kardeş sanki filmde bir dekor gibi kullanılmış. Kardeş Kayu’yu mutlu etmek için figüran oyuncu gibi. Bu durum görsel olarak da belirgin şekilde gösterilmiş. Çizgi film masal kitabı gibi duruyor. Kayu dışında diğer objeler hareket etmiyor. Kayu ve onunla ilgili kahramanlar hareket ediyor ve diğer objeler sadece hikaye kitabının sayfası gibi hareketsiz ve basit duruyor.

Kayu’da gerçek bir aile dinamiği yok!

Aile sonsuz mutluluğun yaşandığı yer değil, toplumun en küçük yapı taşıdır. Yani toplumda olduğu gibi ailede de anlaşmazlıklar çıkabilir. Çocuk toplumda yer almadan önce ailede problem çözme becerisini geliştirir. Fakat Kayu’nun ailesi öyle mutlu bir aile ki her şey hep yolunda gidiyor. Daha doğrusu Kayu’yu mutlu etmek için aile seferber olmuş. Ailede sorunlar Kayu’nun mutlu olacağı şekilde çözülüyor ve gerçekçi değil. Çocuk hiçbir şekilde hayal kırıklığı yaşamıyor veya “hayır” ile karşılaşmıyor. Kayu’nun en çılğın istekleri bile bir kılıfa uydurulup karşılanıyor. Anne baba ise hep sakin, hiç sinirlenmiyor. Mümkün mü bir annenin stesli olmaması, arada bir de olsa sinirlenmemesi? Tabi ki mümkün değil.

Çizgi filmde tozpembe bir hayat var. Eğer çizgi filmin çıkış noktası çocuğun günlük hayatı olmasa bir sorun yok. Fakat gerçek hayatı işleniyorsa gerçek yaşam gibi olmalı. Fantastik bir öykü olsa çocuk, bunların doğru olamayacağını yavaş yavaş anlar. Fakat çizgi film gerçek hayatı gösterdiğini savunuyor bu nedenle çocuklar için tehlikelidir. Çocuklar kendi anne babalarını Kayu’nun anne babasıyla karşılaştırıp eleştirebilirler. Mesela, çocuk annesine; “Anne, Kayu’nun annesi onun soğukta dışarı çıkmasına izin verdi sen bana vermiyorsun kötü annesin” diyebilir.

Kayu’da çocuklar aptal yerine konuyor!

Kayu’da hayat o kadar yavaş ve sıkıcı ki çocuğun yaptığı her şey hikaye okur gibi arka planda bir ses tarafından tarif ediliyor. Çocuğun neden sonuç ilişkisi kurmasına fırsat verilmiyor. Örneğin “kayu çamuru eline almış gülümsüyor” sahnesinde arka plandaki ses “Kayu çamuru elinde tutmaktan hoşlanmıştı” diye ne olduğunu anlatıyor. Bizim kültürümüzde çocuklar cin gibiler ve lep demeden leblebiyi anlayacak kapasitedeler. Çocuklarımızın bu çizgi filmi izlemelerine izin vererek kapasitelerini geliştirmek bir yana geriletmiş oluyoruz çünkü bu çizgi film çocukların zihinsel faaliyetlerini yavaşlatır.

Kayu’nun çizimi de berbat bir durumda. Kayu, çizgi filmde maket gibi duruyor. Kayu bir bebek gibi çizilmiş aslında 4 yaşında bir çocuk. Jest ve mimikleri anlaşılmadığı için de arka planda bir ses çocuğun yaşadığı duyguları tekrar ediyor. Ben Kayu'yu izlerken bir çizgi film izlemiş gibi değil, sanki bir masal kitabının sayfalarını yavaş yavaş çevriliyormuş gibi hissettim.

Kayu’nun eğitici bir yanı yok, ticari yanı dışında!

Kayu’nun izlediğim bölümlerinde eğitici bir yan bulamadım. Çocuklarımız günlük hayatı zaten yaşayarak öğreniyorlar. Bunları izleyerek öğrenmesine gerek yok. Çizgi film bir şey öğretmesinden çok, kötü örnek olması ile ön planda yer alıyor. Örneğin Kayu’nun kahvaltı yapması bile bir olay halinde gelmiş. Anne babanın gözü hep Kayu’nun üstünde, onun için yaşıyorlar. Kardeş ise bir kenara itilmiş. Kayu’nun Helikopter Anne Baba tanımına uyan anne babası var. İşlenen temalar tamamen gerçek dışı bir aile dinamiğini sergiliyor ve çocukları olumsuz etkileyecek niteliktedir.

Bunun yanı sırada çocuklar anne babalarına Kayu aksesuarları ve oyuncakları almaları için ısrar ediyor. Kayu pazarı yaratılmış. Her yerde Kayu ile ilgili eşyalar satılıyor ve çocuklar bunları almak için tutturuyor, ağlama krizleri yaşıyorlar.

Bütün bu olumsuzlukları sadece birkaç bölümünü izlediğimde fark ettiğim. Her bölümde farklı temalar işleniyor ve her tema ayrı ayrı analiz edilmelidir. Temaların etkisi üzerine yazımın başlangıcında annemizin kendi kızındaki gözlemlerine yer vermiştim. Buna benzer örnekleri zaten çocuklarınızda gözlüyor olmalısınız.

Anne babalara önerim Kayu’yu çocuklarına çok sık ve düzenli izletmemeleridir. Eğer çocuklar düzenli izlerlerse Kayu fanatiği oluyorlar ve onun her hareketleri model alıyorlar. Çok mecbur kalırsanız ara sıra izletebilirsiniz ama Kayu’nun çocuğunuzda bağımlılık yapmasına izin vermeyin.

Çocuklarınızın Kayu fanatiği olmaması dileğiyle,





Pedagog Sevil Yavuz

Çocuk ve Ergen Psikolojisi Uzmanı
Yorumlar
Bu yazar için henüz yorum yapılmamış
Yorumlarınızı yazmak için tıklayın >>

22 Haziran 2011

SGE Mühendislik Sekreter Arıyor...


Arkadaşlar merkez ofisi Atakent Ümraniye de olan firmamız için ,

20- 30 yaşları arasın da
İngilizce bilgisi olan
Giyimine ve konuşmasına özen gösteren
En az Lise mezunu
Word - Excel bilgisine sahip
Ofis içi eşyaları kullanabilen
Çalışma Arkadaşı arıyoruz.
Fotograflı CV'leri mail adresime gönderebilirsiniz.
Yol- Yemek - SGK
Ücret Görüşülecek.

senaydoga@gmail.com